11 Eylül 2008 Perşembe

AKLIMIZ PEYNİR EKMEK 5 kasım 2007

Bugün yemekte: etli kereviz, kara lahana salatası.

İşte gerçek Özlem karşınızda. Soframız da hayat gibi bazen dopdolu bazen kuru bakır. Bu tamamen o günkü yemek yapma isteğimle ve alışverişte listemdeki bazı maddeleri almayı unutmamla ilgili bir durum. Alışveriş listesi yapmayı çok severim, fakat sanırım dışarı çıkarken bu listeyi yanıma almaya kendimi hazır hissetmiyorum. Anladığım kadarıyla ne kadarını hatırlayacağım diye kendi kendime yarış yapıyorum. Ve sonuç işte yukarıda: sanırım bir sebze bir salata malzemelik hafızaya sahibim...

Kaç zamandır yemeklerimi bol yapıyorum. Çünkü evimiz dışında Kaya'nın babasına da yemek yapmam gerekiyor. Sabit baba çok uzun süredir Alzheimer'den muzdarip. Son zamanlarda hastalığı biraz daha ağırlaştı, ama yine de kendi başına kalabiliyor evinde.

Bugün de yemeği yaptıktan sonra bırakmak üzere evine gittim. Beni tanımadığına kalıbıma basarım, ama elimdeki yemekleri görünce, ve tabi gerçekten de kibar bir insan olduğundan hemen buyur edildim. Ben dumanı tüten yemeği tabağa koyarken o her tarafının ağrıdığından bahsediyordu. Yakınınızda berinizde hiç Alzheimer hastası var mı bilmiyorum ama onlarla sohbet etmek hem eğlenceli hem hüzün vericidir. Eğlenceli çünkü 5 dakikada bir sohbet başa dönüyor, aynı şeyleri karşılıklı tekrarlıyorsunuz ve konuşacak bin tane aynı şeyiniz oluyor. Hüzün verici çünkü karşınızdaki sizden de kötü bir hafızaya sahip biri. Ne liste ne yemek, 5 dakikada bir konuştuğunu unutuyor. Önce tok olduğunu söyledi mesela, ben de salona geçelim o zaman dedim. tam salondaki koltuğa gömülüyordum ki, e ısrar ettin bari biraz yiyeyim dedi. söylememe gerek yok di mi, hiç ısrar etmemiştim. o yemeğini yerken karşısına geçip onu incelemeye başladım. karısı öldükten hemen sonraki hallerini düşündüm. onunla doğru düzgün sohbet edebildiğimiz, beni anladığı zamanları. torunlarını ve oğullarını tanıdığı zamanları. şimdi kim bilir beni kim sanıyor. hayır için ona yemek getiren bir komşuyum belki, ya da uzaktan, taa Ankaralardan gelen bir akraba (çünkü kendini memleketi Maraşta sanıyor). beni iyi besliyorsunuz teşekkür ederim, dedi bana. Ah bir bilse daha neler yapmak istediğimi. Bir bilse geç bile kaldığımı ve bunun için acayip vicdan azabı duyduğumu.

aklıma çemberimde gül oyadaki Yurdanurun Alzheimerli annesi geldi sonra. aklı iyice gittiğinde bile sadece torununu hatırlayacağına söz vermişti kadın kendi kendine. gerçekçi de olsa sonuçta o bir diziydi. ve bizim hakiki yaşamımızda hiç bir şey için söz verememiş, bütün gün ve gece televizyonun karşısında karanlıkta otururken kim bilir neler neler düşünen, çok yalnız ama yalnızlığının bile farkında olmayan, çökmüş ve bıkmış bir adam var. ve onu farkına bile varmadan çok seven, vicdanıyla baş edemeyen bir gelin.

öleceğim galiba, dedi giderken. hiç bir şey diyemedim.

Hiç yorum yok: