1 Eylül 2008 Pazartesi

DİŞE DİŞ KANA KAN 23 temmuz 2007

Neden blog yazariz?

Bazilari icin bunun cevabi acayiip basittir, ki bu kadar basit olmasi beni iskillendirir. Bazilari icinse paragraflarin yetmeyecegi denli ayrintilidir, ki bu kadar ayrintili olmasi icimi bayar.

Blog kelimesini ilk ne zaman duydum bilmiyorum, ama cok merak ettigimi soylemeliyim. Etrafimda soracak, bilgisayardan vay bee dedirtecek kadar anlayan kimsem de yoktu. Googleda blog diye girince karsima hep Ingilizce garip sayfalar cikiyordu (bak ya, iclerini yedigim cekirdeklerin copunu tasiyan sevgili kasem yere dustu...Uhuuuu, lan daha dun temizlik yapmistim insafsiz...). Daha ne oldugunu bile bilmedigim bir kelime icin onca ingilizce sayfayi okuyamazdim dogrusu, ben de blog beni bulana dek beklemeye karar verdim (tribimi yiyeyim, en azindan copu yerileri kirletmez).

Bekledim, bekledim... Sonunda yahoo360 diye bir yerin varligindan haberdar oldum. Allahim, ne garip isimdi bu boyle, neden mesela yahoo270 degil de 360? Neden illa ki herkesce asina olunan bir sayi da, ne bileyim kimsenin sirrini cozemeyecegi, tahminde dahi bulunamayacagi bir sayi degil? Bu oldukca sacma sorular ve hala bulunamamis yanitlari bir kenara birakarak yazmaya basladim. Yazdim da yazdim. Yaz demedim kis demedim. Cok sevdim. Sonra kendimi sorumlu hissettim. Bazen bunaldim. Bazense elim beynimin hizina erisemedi. Olsun dedim. Ya da her seyi sildim. Kisa cumleler yazdim. Hala da yaziyorum. Yeteeer, biri beni durdursun rica ederim...

Eveeet, simdi cok alakasiz bir yerden devam ediyorum (Allahim, copler bilgisayarin arkasina dokulmus, nasil egilip de temizlerim ben onlari, backspace yok mu backspace?). Bugun arabamiza tup taktirmaya gittik cocuklarla. Bilen bilir, Ankara'da arabaya tup taktirilacak en gicik yer Sasmaz'dir. Evet, Sasmaz, isminde meymenet yok, di mi? Kaya nobetciydi, bize eslik edemedi bu kavurucu sicakta, eminim ici gitmistir... Verilen adresi harbiden de buyuk bir basariyla bulduktan ve arabayi usta olamayacak kadar genc Emrah ustaya teslim ettikten sonra otobusle Ankamalle yollandik (inanmayacaksiniz ama simdi de cayimi klavyenin uzerine doktum, ekran klavyesi ile devam ediyorum. benim varligim cocuklarinkinden daha cok zarar veriyor bu eve). Biraz ara verdim ve klavyem kurudu neyse ki… Evet efendim, nerede kalmistik? Ankamall’de birbirimize tost ismarlayip, iki portakal suyuna 6 YTL verdikten sonra (icime oturdu inanin, o paraya kac kilo portakal alinir biliyor musunuz, dedim garsona…) magaza gezindik biraz. Bir pantolon deneyeyim dedim, 36 beden, ve beli bol geldiJ). Bu durum beni de, bana bu gobek ne bu gobek diyen cocuklarimi da sasirtti valla. Yani yok artik, cok da hos iki kat olabilen bir gobegim mevcut amma 36lara bana misin demiyor… Her neyse, Ankamall gibi yuru yuru bitmez bir yeri arsinlamamiz bosuna degildi elbet; 3’te Kizilaydaki discimde dis cekimi randevum vardi ve arabasiz eve gidip sonra tekrar cikarak Kizilay’a yurumeyi yemedi gozum. Hem bizimkilerle boyle alisveris yeri gezmeyeli epey olmustu, biraz daha buyuduklerinden gayet keyifli gecti. Cagla bana soyunma odasi ararken Sinan o karmasik yollarda (!) cikisi bulmamizi sagladi.

Her neyse, discimiz Sami (ve karisi Hilal). Cok tatli iki genc insan. Epey de basirililar ki ne zaman gitsem bekleme salonu hinca hinc. Arada tanidiklari bile goruyorum orada, kimdi lan bu taniyorum bir yerden, diyorum hatta icimden. Disci koltugu korkumu hafifletme cabalarim... Dokturum Sami masallah hic acimiyor hastalarina. Guler yuzle karsiliyor, guler yuzle koltuga oturtuyor ve guler yuzle agzinizin icine lonk diye igneyi geciriveriyor. Aman dur ruhumu hazirlamam lazim diyemiyorsunuz bile. Ben igne yemis agzimi uyusukluga hazirlarken Caglayla Sinan her calan zile kostular, iceri giren her hastaya problemlerini sordular, annelerinin fircalamadigi icin disini cektireceginden bahsettiler ve oradaki 4 yaslarinda bir oglan cocugu ile cisli kakali bir muhabbete girdiler. 15 dakika sonra Sami beni cagirdi ve 5 saniye icinde disimi elime verip gecmis olsun dedi. Gulumsuyordu yine…

Disciden ciktigimizda agzimdan gazli bez sarkiyordu. Baslarda gayet hos konusabiliyordum, biraz tukurerek de olsa. Sonraki adimim bankaya ugrayip cocuklari Selma Teyzeye birakmak oldugundan hemen bir otobuse bindik ve Hosdereye yola koyulduk. Ben cocuklarla bir seyler konusurken bir ara cevreme bir baktim herkes bana bakiyor. Eh, su sari saclar yakisti herhalde bana derken Cagla, anne agzindaki bez kipkirmizi dedi. Ahh salak bez, kani emmeyeceksin, onu durduracaksin, ogretmediler mi sana! Neyse ki inmek uzereydik, neyse ki duragin hemen arkasinda bir eczane vardi ve neyse ki agzimdan kanli salyalarin akmasi tam da otobus durdugunda ve cocuklari indirdigimde oldu. Fakat o bakislari yakaladim; anaa kari konusamadigi gibi salyasini da yutamiyor bakislari. Kelimesi kelimesine, gozler yalan dimeez.

Otobusten iner inmez eczaneye girdim. Bez, dedim agzimi gosterip. Nasiiil? dedi eczaci. Bezz, dedim yine. Bu arada cocuklar, puuaah annem buuuwweess diyooor, ne komik di mi diye dalga gecmeye baslamislardi bile. Neyse ki eczaci anladiiim, disinizi cektirdiniz, ve evet anliyorum, simdi de gazli bez istiyorsunuz, aha inanmayacaksiniz ama bunu da anladim, bozuk paraniz yok, dert degil, siz su agzinizdaki kanli seyi cope ativerin yeter..

Sirada banka vardi. Allahim, ne etsem de gise memuruna tukurmeden ve Turkce olarak derdimi anlatsam… Sira vardi, eh girdik biz de. Cocuklar netmatikle oynayadursun siram cabucak geliverdi. Bu arada cozumu coktaaan bulmustum. Kadina bir bankamatik ve bir kagit uzattim. Kadin kagidi okuyunca ask ilani almiscasina bir gulumsedi bir gulumsedi sormayin. Lan yoksa yanlis bir sey mi verdik eline derken yazdiklarimi okudu: Para cekecegim. Hesap defterim yok. Ama kartim var. …. YTL. Hesabim bu subede. Ayyy dis mi cektirdiniz, gecmis olsun dedi zeki sey. Agzimdan sarkan o pembe bezle utanmadan bir de gulumsedim ve parami alip ciktim.

Gunun geri kalan kimsini yazmaya yoruldum. Kisacasi cocuklari Selma Teyzeye biraktim, cunku bu gece onda kalmak istediler. Ve sonra arabayi almak uzere yatmaz kalkmaz Sasmaz’a geri dondum. Oyle bir yerdeydi ki tamirci, ne otobus gecer ne dolmus, bu yuzden beni son model bir BMW ile duraktan aliverdi Emrah Usta. Havaya girmis olacak muzigin de sesini sonuna kadar acti. Bense sis yanak, agizda durmayan salya ve ucusan bicimsiz saclarimla gayet garip bir tezat olusturuyordum bindigim arabayla. Neyse kisa kesecektim di mi? Su anda cocuklar bizim odamizda uyuyorlar, kalmadi sipalar. Onlari almaya giderken arabadan garip sesler geldi, ben de donuste arabayi Selma Teyzelerde biraktim. Yarin tamirci ile konusmak uzere.

Sicaktan bayilmak uzereyim, hakkaten de. Yine de blogdan vazgecmek istemedim. İste benim blog yazma sebebim de bu, dilim sisecegine boynumda isilik ciksin.

Di mi ama?

Hiç yorum yok: