11 Eylül 2008 Perşembe

ECELİ GELMİŞ BİR KUYRUK 24 ekim 2007

- Annee bizim eve hırsız girer mi?

- Hayır hayatım pencerelerimizi kapatıyoruz, hem karşımızda askerler var, onlar görür ve yakalar hırsızları.

- Ben yine de korkuyorum.

- Ben de, merak etme.

Çocuklar bol hırsızlı, maceralı rüyalarına dala dursunlar, onlar uyuyunca beni de bir korku fırtınası sarıyor her gece. Neler var bu fırtınada neler: abi ne olacak şu Türkiyenin hali, barajdaki su yüzde ikiden birbuçuğa düşmüş, çevirimi iç mi ettiler yoksam, ya yarın metroya binersem de birileri metroyu kaçırırsa, Kayanın işi gücü ne olacak, vs vs. Bazı geceler tüm bu kaygılar beni bir esir alıyor, bir esir alıyor sormayın. Yoksa ben mi onları esir alıyorum. Yoksa onlar bile kurtulmak istiyorlar da ben mi yakalarına yapışıyorum... Her neyse, sonuçta kim kime ne yapıyor tam emin değilim ama kimi geceler gözlerim şiş şiş dönüp duruyorum yatağımda; yarın uyanacağız da bakalım neler bulacak bizi diye.

Küçükken en dehşet korkum denizden kocaman kocaman robotların çıkma ihtimaliydi. Tabi bilmiyordum, böyle bir şeyin "ihtimali" bile yoktu aslında. Ama korku bu, olacak olmayacak diye bakmıyor sonuçta, tam tersi, yusuuuuf yusuuuf sesini duymadan rahat etmiyor. Sonra bir de kaçırılma, boğulma, polis, öğretmen ve uzaylı korkularım da mevcuttu vakti zamanında. Boğulma dışındakilerin iplerini salıverebildim nihayetinde ama onların yerini çok daha korkunçları aldı zamanla. Gençlik yıllarımda sevgilim olacak mı, olacaksa terk edecek mi, okul müdürü ceket giymediğimi fark edecek mi, edecekse hangi kulağımı çekecek, sınıfta hoca bişiler okumam için beni seçecek mi, seçecekse dilim ne kadar peltekleşecek gibi, çocuk Özlemin arkasını bakmadan kaçacağı, şimdiki Özleminse hade len sen dert görmemişsin koçum diyeceği bin türlü saçmalıkla uğraşmak zorunda kaldım uzun süre. Fakat ne kadar korkarsam korkayım, ne sevgilimin beni terk etmesini, ne kulaklarımın müdür eliyle kepçe edilmesini, ne de dilimin pıss pısss diye peltekleşmesini engelleyebildim. Yani kalbim bin kez küt küt attı, ecelim bin kez hoşbulduuuk dedi mütemadiyen. Ve hala akıllanmadım...

Dünkü gece uykusuzluğum korkularımın içeriği ile değil, beni yönetmesi ile ilgiliydi. Uzun uzun düşündüm; bak dedim kendi kendime, bunca yıl hep ürkek tavşanlar gibi sen kaçmışsın o kovalamış, o yorulmuş durmuş, sen onu dürtmüşsün. Kime ne faydası olmuş tüm bu korkuların? Başın göğe mi erdi? Hayır. Dünyayı mı kurtardın? Yok canım. Robotlar gelse kulağını çekse çelme mi takacaksın? Daha neler abartmayalım. Hayır, sanki ürkünce dahiyane fikirler gelip beni buluyormuş gibi nedir bu örümcek ağları ile tutunmam korkuya? Yok abi vazgeçiyorum ben. Bana bir faydası dokunmayan pis-yılan-korku-duygusunu apartman görevlimiz Abidin Abiye teslim edip kapımı kapatacağım huzurla. Yeter valla be. Benim korkum ne güneşi doğduruyor, ne karnımı doyuruyor. Sadece, önceden bir hayvanmışım da insana dönüşünce kesmeyi unutmuşum gibi çürümüş pırt kokulu yeşil bir kuyruk misali arkamda dolanıp duruyor. Bitti, alıyorum elime makası, kesiyorum göbek bağını keser gibi.

Kesiyoruum

Kesiyoruuum

Kestiiim.

Hiç yorum yok: