11 Eylül 2008 Perşembe

MEVSİMLER GELİR GEÇER 18 ekim 2007

Dün gece 3 gibi uyumamın salaklığım dışında hiç bir özel nedeni yok. Gün boyu itina ile içilen enfes duble çaylar, akşam Kaya koca ile hüptürülen süt tozlu nescafe bünyeye kafayı yedirdi. Öğlen esnemekten kilitlenen çenem gecenin o vakti ağzımdan çıkan küfürlere uyumlu bir açılıp bir kapanıyordu.

Neyse ne, dedim ki kendi kendime, gündüz vakti uyku halini en çok ne açar Özleeem? Tabi ki de blog yazmak. İki elimde on parmak var mı; vaaar, sağlam klavyem var mı; vaaar, yanımda da çayım var mı; e o da vaaar. O halde ne duruyorum, ne var ne yok diye sorduğunuzu varsayarak neyim var neyim yok ortaya dökeceğimdir.

- Evelsi gün çocuklar kreşte Arkadaşım Eşek şarkısını öğrenmişler. Ben de eve gelince hem on-parmağında-on-yüzük-sırma-saçlı Barış Manço'yu görsünler, hem de şarkının sözlerini iyice öğrensinler diye youtubeda klip açtım bunlara. Çocukcağızlarım Bremen mızıkacılarını gösteren klibi seyrederken ben de mutfakta yemeği hazırlamaya koyuldum. Ve işte o anda geldi. Birden bire, hiiç beklemediğim bir sırada. Tam da tencereye salça eklerken. Aniden ağlamaya başladım. Hem de hüngür hüngür. Öyle ki gözyaşlarım tencereye gitmesin, yemeğimiz tuzlu olmasın diye mutfağın ortasına dikildim. Orada, öylece ağladım, ağladım. Çünkü o şarkıyı çocukluğumdan beri çok severim. Uzun süredir duymuyordum, dinleyince ağlayacak kadar. Gözümün önüne kısacık boyu, sessiz yalnız haliyle çocuk Özlem geliverdi. Çok acıdım haline. Kaybolup gitti şimdi diye. Geride sadece o kısa boyu kaldı diye. Yav bu 30lu yaşlar hep böyle mi geçecek Allah aşkına...

- Kadın gibi kadın Müjde Ar benim her daim en favori artizimdi. Ne Türkan Şoray ne Filiz Akın, en balık eti, en çapkın bakışlı, en harbi film yıldızım. Onu milletin şimdi şimdi keşfediyor olması çok garip geliyor bu yüzden. Diyorum ki, hiç mi Teyzem filmi izlememiş bunlar, hiç mi ses tonunda etkilenmemişler, feministim diye geçinenler hiç mi görmemiş cesaretini. Hele Teyzem filmindeki Umuuur diye seslenişi, filmin sonundaki kahkahaları, zamanında az ağlatmadı bendenizi (tamam ağlak biriyim, ne yapayım).

- Oldum olası geçmişe meraklı olan ben, facebook ile iyicene kafayı yedim. Geçen gece saat 2lere kadar eski komşu, arkadaşın eski nişanlısı, milat öncesinden kalma öğretmen/öğrenci/kasap kim varsa aradım. Bulup da meraba desem gam yemeyeceğim. Fotolarına bakıyor, kimlerle arkadaşlık yaptığını inceliyor, peki o neden beni aramadı diye hayıflanıyor ama asla temasa geçmiyorum. Hayır, narin gözlerim şiştiğinde, uykusuzluktan bayıldığımda filan hiç biri gelip de anaam beni aramaktan mı oldu bunlar ah canııım demeyecek. Sonum meraklı kedininki gibi olacak, ona yanıyorum. Bu arada "çölde su arasam ütü bulurum, voltranı oluştursak g.tü olurum" diye bir grupla karşılaştım, ki sırf adı için bile üye olasım geldi...

- Dün arabayla eve dönerken bir cafe camında "garson aranıyor" ilanı gördüm. O an nasıl bir his geldi, in arabadan git başvur diye. Tek düşündüğüm müşterilerin vereceği bahşiş oldu. Acaba ne kadar bahşiş alırım ayda, maaaşımı geçer mi, müşterinin üzerine çay döktüğümde de bahşiş verirler mi gibi sorular beni eve kadar idare etti. Bundan birkaç yıl önce de evlere temizliğe gitme hevesim vardı. Hem de ben! Sanırım ruhumda çok miktarda amelelik mevcut...

- Hiç umudum yokken geçen gün yine aniden oturduğum yerden kalktım ve çiçekleri bakıma aldım. Yaz tatilinde hepsi perperişan hale gelmişlerdi, kuru yapraklardan toprakları görünmüyordu filan. Hem temizledim onları hem de sohbet ettim çiçeklerimle. Bazısına onu çok sevdiğimi, beni hiç üzmediğini söyledim, bazısına da fazlasıyla arsız olduğunu, bir gıdım suyla bile yaşama tutunduğunu, bazen yaptığı şeyin yaşamak olmadığını, böyle yaşamaktansa ölmeyi tercih etmesi gerektiğini anlattım. E ne yapayım, o da o kadar inatçı olmasın, ben evden atmaya çalışıyorum, o çoğaldıkça çoğalıyor.

- Japonca çalışmam da çok iyi gidiyor. Biraz parasızlık biraz içime gelen kocca bir heves sayesinde bütün günüm Kanji çalışarak geçiyor. E çalışanı görür Allah di mi? Peki ne zaman? Hani bileyim de ona göre davranayım. Şu devirde sadece zevkine ders çalışmak da enayilik gibi gelmiyor değil.

Şimdilik bu kadar, çünkü uykum açıldı. Çayım da bitti, gideyim de doldurayım.

Not: Yukarıdaki foto Ebru hanımdandır.

Hiç yorum yok: