Cok uzun zamandir blog yazarken vicdan azabi duyuyorum. Vallahi de oyle... Sirf blog yazmak mi, yeri geldiginde disari alisverisini yapmak, televizyon izlemek ve hatta ev icin cok muhim olan yemek yapmak bile insanda vicdana azabi yaratabiliyor. Boylesine siradan isleri telasla yapmak da bunyeye zarar, yaptigin hic bir sey dogru duzgun olmuyor, ne sakal ne biyik hic birseyi layigi ile yapamiyorsun. Vicdanimin boyle hoplamasi da bir turlu bitmek bilmeyen Japonca kitap cevirisi yuzunden. Kendi kendime kiziyorum; zira cok da acelem yok, pesimden atli yaya kimse kosturmuyor, sadece ve sadece sahsi sorumluluk yuzunden hayatimi hep telasla geciriyorum. Aksamlari uzerime coreklenen yorgunluga kufrediyorum, takip etmezsem olmaz dizileri yayinladigi icin cnbceye kiziyorum, evin iki gunde bir bez gerektiren tozlanmasina asabim bozuluyor, agzimin suyunu akita akita baktigim kendimi okumamakla cezalandirdigim onca kitabi basanlari siddetle kiniyorum... Ama bitmiyor abi su ceviri, tam 250 kusur sayfa, hem de Japonca, biter mi sip diye...
Tum bunlar yuzunden yazdigim bloglar hep ozensiz oluyor. Daha neler neler varken aklimda, hep en kisasini ve basitini yaziyorum. Biraksam kendimi sayfalar doseyecegim. Aman ne bileyim belki de bu ceviri benim icin tutundugum ince uzun bir dal. Belki de yapmak zorunda oldugum ve itiraf edeyim pek de hoslanmadigim bir cok seyden kacis. Herkes gibi ben de ise yaramak istiyorum, sevdigim bir seyleri yaparak kendimi korumak istiyorum. Bu bugun ceviri, cunku universitede derslerin ilk basladigi gunden beri Japoncayi cok sevdim, hala da sevgim tukenmedi. Bu dili yaratmis insanlari sevmeyip de Japoncayi, kulturunu, mimarisini, el sanatlarini bu kadar sevmem de tezatin Allahi. Ama cok sorgulamiyorum, sonucta insan sevmek dunyanin en zor isi.
Dil okumasaydim ve okudugum dili bu kadar sevmeseydim mutlaka baska bir seye tutunacaktim. Su halimle bile el atmak istedigim bir kac sey var ve eminim ki 70-80 de olsam bir gun parmak ucumla da olsa degecegim onlara. Ilki marangozluk. Evdeki eksik mobilyalarin da bu hayalde payi yok degil tabi ama o sakar ellerimle yaptigim masalari, askiliklari dusundukce icim hos oluyor. Bu isler boyledir ya, once hayal edersin, sonra dur bakiim ya bi deneyeyim dersin ve iste, bir bakmissin elinde yamuk bir sehpa... Olsun yamuk mamuk ben yaptim nabeer?
Bir ara, cocuklar cok minikken yemek yapmaya takmistim. Daha Caglaya hamileyken ofisteki bilgisayarim netten indirdigim yemek tarifleri ve yeme icme tarihi ile ilgili binbir turlu sayfa ile doluydu. Bir cok malzemenin ve pisirme yonteminin İngilizcesini yalayip yutmustum, dunyaca unlu seflerin makalelerini ezberlemistim. Cagla dogduktan sonra 2 aylik bir yemek kursuna gitmisligim bile var hani. Bir ara evden yemek yapmak uzere bir kadinla elele verip fotokopi ilanlar bile hazirlayip ise girismistik fakat ilanlardan vermek uzere potansiyel musterinin evini ziyaret ettikten sonra ortagim bir daha beni aramadi. Hos arasa da bir sey olmayacakti cunku aslinda kendimi 2 ve 1 yaslarindaki iki kucuk bebe ile bir elimde biberon oburu tenceredeki yemegi karistirirken hayal edemiyordum. O da bir kacisti iste, bir ise yarama istegi. Aslinda feci halde yanildigim bir nokta vardi; iki cocuk dogurduktan hemen sonra yapilacak en guzel ve faydali sey onlarla ilgilenmekti. Bu acidan bakilirsa simdiki kaicisim daha mantikli. Zira cocular kreste, ben evdeyim. Kitap Japonca ve sozluk yaninda. Yani ya calis adam gibi 9-5 ya da cevir iste gozlerini boza boza...
Neyse simdi Ulusa gitmeliyim. Evde bir kac kapkacak eksik, gidesim pek yok ama uykum var, ceviri yaparken gozum kapaniyor. Yarin da bu cevirilerimi kontrol eden hocanin yanina ugrayacagim, bana sans dileyin de adamin yanindan yuzumde guller acarak cikayim...
26 Ağustos 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder