26 Ağustos 2008 Salı

ÇOCUKLUK HAYALLERİ 20 mart 2007

Googleda Kate Bock adini aradim, karsima Kanadali bir model cikti. Oysa ki ben, benim yaslarimda, bebek yuzlu, az simarik bakisli bir Kate Bock ariyordum. Bu yasta model mi olunur lan, dedim kendi kendime. Sonra bir de ya doktor ya da iste biyolog bir Kate Bock buldum. Benim tanidigim Kate Bock tipla ilginemeyecek kadar laylaylom biriydi gerci ama iste, bu yasta ve 1.60 boyla model olamayacagina gore herhalde dondu dondu biyolog oldu sonunda...

Kate Bock benim 80 yillardaki ilk ve tek Kanadali mektup arkadasimdi. Bugun, hic sebep yokken ve tam da elektrik supurgesi amma ses cikariyor diye dusunurken ismi ve cismi aklima geliverdi. Once ismi geldi gerci, cismini hatirlamam icin supurgeyi kapatmam gerekti. Ne alaka, ama ise yariyor valla. Kate kardesimle bir dergi araciligi ile arkadas olmustuk. Onun haberi yok ama soyadi ile az dalga gecmedik, Turkce okunusunun b.ktan oldugunu bilse bir Turku secer miydi acaba mektuplasmak icin... Her neyse, onunla herhlade 2 yil boyunca ve de heyecanla, zevkle yazismistik. Yani ben cok heyecanlanirdim, zira o zamanlar birakin Kanadayi, İstanbul bile dunyanin obur ucu gibi geliyordu. Bana o guzel el yazisi ile okul hayatini, okuldan sonra yaptigi abuk sabuk faaliyetleri anlatirdi da anlatirdi. Ben de ona yetisecegim diye uydururdum da uydururdum. Cunku Botasta yasiyordum. Adanada, hayir hayir Adana bile degil, Adanaya bir saate mesafede deniz kiyisinda, tipki yazlik yerler gibi kisin inin cinin futbol maci yaptigi bir yerde biz cocuklarin yaptigi en ekstra sey ayda bir yeni bri filmin geldigi sinemaya gitmekti. Onun disinda canimiz epey bir sıkılır ve annemiz tarafindan "seni kocaya vermeli" dalgalarina maruz birakilirdik. Tv yok, oyuncak hak getire, okulda eglendin eglendin, yoksa seni kitaplarla ve radyoyla basbasa birakirlardi. Aslinda Botasin simdiki bana ve mesela okuma aliskanligima, "dogal"a duskunlugume ve baska bir suru seye acayip katkisi olmustur ve olacaktir da. Ve hatta simdi diyorum ki iyi ki ve iyi ki orada yasamisim, tum o issizligina karsin cok hos ve ozel bir havasi oldugunu yadsiyamam. Her neyse iste ben boyle ev koselerinde sıkılıp dururken bizim Kate okul sonrasi yuzmeye gider, oradan oyuncakciya ugrayip ruyalarima giren oyuncaklari posetine atar ve evde renkli televizyonundan cizgi film izlerdi. E haliyle ben de cevaben Botastaki tiyatrodan, ufak bakkalinda satilan Barbielerden ve oynamak icin siraya girmis arkadaslarimdan bahsederdim. Maksat ulkeyi tanitmak degil mi, at atabildigince...

Siz yine de Botasi kotu bilmeyin, bak simdi bahsedince ozledim. Yillarca oraya tekrar gitme hayalleri kurmus fakat ucan hamam boceklerinden korktugum icin fazla da desmemistim. Gecen yil bir sekilde gitme firsatim oldu, hem de cocuklarla. Ay insan yillardir gormedigi ve aslinda cok da sevdigi, icinde kalmis bir yeri nasil da hic unutmuyor. Her bir santimine ayak basmisim da haberim yokmus, adimlarim "ani...hatira..." diye ses cikariyordu valla. Gerci agaclar disinda degisen pek bir sey yoktu simdi Allah var, fakat hayallerim gercek olmustu; vallahi de billahi de o kucuk bakkalda oyuncak satiliyordu.

Yukarida Botasin son hali var bakmak isteyene, ne guzel gorunuyor di mi?

Hey Kate biyologu, simdi gel de gor beni...

Hiç yorum yok: