20 Ağustos 2008 Çarşamba

LAZANYA DEMEK DOYMAK DEMEK 8 nisan 2006

Nihayet Kaya da okudu blogumu. Pek sevindim, icime dert olmustu zira, bu kiz saatlerce ne yazar su bilgisayar onunde diye uykulari kacmasin istedim. Kacar diye dusundum, iyimser miyim?



Babamin dogumgunuydu bugun. Yani bir dogumgununun bu kadar yorucu olabilecegi aklima gelmezdi. Neden hep carsamba olmayan gunler 40 carsamba olayini yasiyorum ki... Sabah kahvaltida sucuk vardi, bizim evde son kalan sucuk hep beklerdi, kimse nezaketini bozmamak icin almazdi o dilimi. Sonra Ferhat buyudu, serpildi ve annemin pazardan aldigi kilo kilo mandalinalari 1 saatte bitirebilecek bir istaha sahip oldu. Mandalina diyorum, kilo kilo diyorum, 1 saatte diyorum... E kalmaz tabi sucuk mucuk tavada...



Tabi bu sabah Ferhat yoktu, o sucuk orada oyle bekledi, bekledi ve en sonunda kardesini ve faaliyetlerini her zaman destekleyen abla hup diye goturdu halkayi, kimsenin yuzune bakmadan...



Her neyse kahvalti sonrasi ben Kadikoye gidecegim diye tutturdum. Kimse itiraz etmiyordu gerci ama yine de direttim. Kadikoyde girmedigim magaza, cikmadigim sokak, yemedigim keskek kalmadi ama sonunda babama hediye bulabildim; bir Ceyo terlik. Ne guzel di mi? Hic aklima gelmezdi bir terlik almak cunku evden cikarken gordum, babamin ayaginda terlikleri vardi zaten. Ama annem terlige ihtiyaci var dedi telefonda, ben de aldim valla. Sonra boncuk aldim kendime, cok guzel bir kolye yapmak icin. Cocuklara Alice Harikalar Diyari aldim, vcd’si. Falaan filan. İki gun once almis bulundugum tutumlu olma kararini da Kadikoyde bir cop tenekesine ativerdim... Ama bu da cok olurdu bana, Kadikoy gibi bir cevhere git ve para harcamadan don... Daha yosun bulsaydim alacak ve babama aksam icin yalanci sushi yapacaktim. Belki de hakiki sushi olurdu, belki benim uyduruk sushi yapma yontemim aslinda tek yontemdir...



Aksam uzeri eve gelip babama hediyesini sundum. Babam cok sevindi fakat Kaya ile birlikte bilardoya gittiklerinde Kaya beni aradi, hem de oyle bir uzanmistim ki tam dinlenmek uzere... Hemen cikip babama bir baska hediye almami soyledi, ay neden demem kalmadan kapatti. Off yaaaa... Ne buyuk bir olay benim icin saat tam 6’da Carrefour gibi mikrop atsan yere dusmez bir yere ustelik Sinan ile gitmek ve ne olacagini bilmedigim bir hediye secmek... Bir yandan Sinan ile kosturmaca oynadik diger yandan magaza magaza girip kazak baktik. Kazak uygundu, terliklerin ustune... En sonunda aradigim kazagi buldugumda Sinan kucagimdan asagi inmek icin agliyordu ve ben de kasiyer adama parayi uzatirken ogluma aglamanin faydalari ve zararlarindan bahsediyordum.


Eve donduk, onceden hazirladigim lazanyayi annem firina vermisti, onun disinda oldukca sade bir masaydi; sadece marul salatasi vardi... Lazanya demek doymak demektir bizim ailede, tabi annem veya babam yapiyorsa... Yani Serdarlar da gelseydi bu aksam, birileri ac kalacakti. Tepsinin dibini kaziyorduk annemle en son hatirladigim. Her neyse, pasta gelmeden evvel yuz boyasi ile cocuklari vahsi birer kediye donusturdum, nasil amator bir boyaciyim anlatamam... Allahtan cocuklar bunu idrak edemeyecek yasta. Pasta gelirken 4 mum ve 3 maytap yaniyordu. Uflemeden once fotograf dediler. Makinayi acana kadar mumlar sondu, tekrar yaktilar ama foto cekilmisti. BU baslangic iyi oldu; zira pasta kesilirken mumlar 4 kez sondurulmus fakat fotolari cekilememisti, ustelik 4 adet sonuk mumlu pasta fotografi da yanimiza kar kaldi...


Guzel gecti babamin dogumgunu velhasil...


45 olmus dedigine gore...

Olmuştur

Hiç yorum yok: