26 Ağustos 2008 Salı

BANA RENGİNİ SÖYLE 15 ocak 2007

Bundan aylar once bir pazar gununu yazmistim, hani 40 carsambanin sasirip da pazarda toplandigi bir gunu... Hah iste ayni pazar yolunu sasirmis yine kapimizi caldi dun. Bir daha da amma bos bir gun, yapacak hic bir seyim yok diyenin iki kulagina iki kupe olsun diye buraya da yazayim dedim.

Efendim sabahimiz zengin kahvalti soframizla basladi; peynirimiz, zeytinimiz -hem de iki cesit naaaber-, balimiz, ekmegimiz ve daze daze cayimiz...Peki tamam zenginlik gonlumuzde... Neyse bebelerin cizgi filmleri esliginde bakkaldan alinan yepyeni gazetelerimizi okurken gunun de en ama en sakin anlarini yasiyorduk. Ayyy, cok abarttim simdi gunumun Gorevimiz Tehlike kivaminda gectigini filan sanacaksiniz, aman neyse ne...

Ogleden sonra 2ye kadar bende ne kadar birikmis hamaratlik varsa sevgili evime teslim ettim ve giyinip suslenip, hediyemizi de kolumuzun altina alip cocuklarin Can adli arkadaslarinin dogumgunune gitmek uzere yola ciktik. Cok heyecanliydi, zira arabanin yakit deposu uzun zamandir imdaat cigliklari atiyor fakat bendeniz ya para cekmeyi unutarak -arabadan cikip karttan cektirmek cok zor is bilirsiniz, kaslarimi yoruyor...- veya guzergahtaki butun benzincileri bir sekilde atlayarak cigliklari duymamazliga geliyordum. Bende aradigini bulamayan araba neyse ki Canlara kadar bizi goturmeyi bir borc bildi ve bol misafirli, bol TED muhabbetli ve de en onemlisi sahane bir ziyafet sofrali partiye kendimizi attik. Erkekler, ki Kaya disinda ikisini taniyordum, kendilerine cilingir sofrasi kurup bizden izole bir kose hazirladiktan sonra ben kizlarin yaninda kalakaldim. Ey efendiler, ola ki birgun bir partiye, dogumgunune filan davet edilirsiniz, lutfen anne babalarin cocuklarini nerede okuttuklarina dikkat ediniz. Partinin basindan sonuna tek muhabbet TEDin rengarenk siniflari -mecazi degil, harbi... her sinifa bir renk adi verilmis-, ne kadar sahane bir okul oldugu, ogretmenlerinin ozgecmisleri, her sinifinda kendi cocuklari haric butun ogrencilerin ne kadar yaramaz olduklari, bunun kendi cocuklarini da feci halde etkiledigi, aman da aman aslinda her annenin her cocugunun ne kadar inatci oldugu ve ozellikle bir sey yemedigi konusuldu durdu. Benim halimi dusunuyor musunuz... Oyle bir suskunluk icine girmisim ki artik, evin sahibesi mutfakta beni yakaladi ve iyi miyim degil miyim, Kaya ile kavga etmis miyim etmemis miyim, yorgun muyum degil miyimcilik oynadi bir sure. Gercekten iyi niyetle sordu bunlari, ama diyemedim ki ona kardesim sen git de TEDden reklam basi para almaya niyetli arkadaslarina sorsana bu sorulari diye. Ev sahibesini harbi sevdigim ve cok da duzgun bir tip olarak tanidigim icin sorgulamadan sonra daha bir konuskan olmaya calistim. BU kez de ortalikta dolanan ve resmen pazar isi takunyalari ayagina gecirmis olan Caglayi gorup de konusmaya baslamasin mi birileri benimle... Ya insan simdi oyle acayip ortamlarda olunca kizinin kendi baina secip de giydigi takunyalardan, uyumsuz coraplardan filan bir sekilde yuzu gozu kizariyor, onu aciklayim derken dili dolaniyor ve ah keske konusmadan dursaydim filan diyor. Kadinlarin oyle bir anlayisi vardi ki, cocuklarima kendi basima bakabilecegim akillarindan bile gecmemis olacak, ah iki cocuk ardarda, yani bakiciniz vardir elbet ama yine de cok zor olsa gerek diye lafa basladilar. Haaa evet bakici evet, tabi tabi utu icin de baska biri var, ayrica Italyan yemeklerine bir Italyan, Osmanli yemeklerine de bir dede tuttuk...

Tahmin edersiniz ki, oradan ilk ayrilan biz olduk. Aslinda Caglanin jimlastigi olmasa cok da dert degildi, karakter analizleri filan yapmaya baslamistim icimden, zevkliydi. Neyse, sarhos olan kocami eve birakip ucumuz jimlastik salonunun yolunu tuttuk. Oradaki kizlardan birinin annesi ile epey samimi olmustum, onunla iki laf ederiz diye seviniyordum ama gelmediler. Hatta Cagla disinda sadece bir kiz daha vardi. Ben de Sinanin kendine arkadas bulup onlarla kovalamaca oynamasini seyrettim, ee yedigi onca pastayi eritmesi lazimdi...

Eve dondugumuzde Kaya, İbo ve bir Japonla birlikte bira-meyve suyu ve cay iciyordu. Ibonun arada yaptigi cok hos bir adet bu; turdayken yolu Ankaraya dusunce grup baskani Japonla birlikte bir Turk evini, yani bizi ziyaret etmek... Bu seferki Japon harbi Japon gibi degildi ve bu yuzden cok iyi anlastik. Hatta Ibo iceride Kaya ile cene calarken ve hatta bir ara susarken biz Japonla bilgisayar basinda hararetli halde Murakami denilen yazardan bahsediyorduk. Benim icin cok onemli bir hadisedir arkadaslar cunku ben Japonlari sev-mi-yo-ruuum. Tabi ki onlarin da benden haz etmedikleri asikar... Fakat su hayatta genelleme denilen illetin ne basa bela bir sey oldugunu dun gece cok daha iyi ogrendim, Takasan ile. Yani Taka-san... Hehe simdi soyle diyebilirim rahatlikla; dun gece evimden takalar gecti alli yesilli... Ama demeyecegim.

Cunku dedim bilee...

Hiç yorum yok: